bugün

entry'ler (8)

25th hour

Spike Lee' nin yönettiği David Benioff' un yazdığı New York sokaklarında geçen film.

Drama ve suç türündeki film.

Sağlam bir oyuncu kadrosunun baştan başa çok iyi performanslar sahnelediğini söylemek gerekiyor.
Jest ve mimik konusunda Edward Norton haricinde herkes ders veriyor niteliğinde adeta.
Edward Norton yine her zaman ki mimiksiz haliyle bir oyuncu bir rolü ne kadar iyi oynayabilir diye şov yapıyor bizlere.
Değinilmeden geçilemeyecek yüksek performans oyunculuğuyla filme damgasını vuran bir diğer isimde; Anna Paquin. Özellikle gece kulübü sahnelerinde verdiği performans ayakta alkışa değer.

Filmde, Monty Brogan isimli, neredeyse hayatı boyunca bir takım suçlara karışmış olan ana karakterin ispiyonlanması sonucu 7 yıllık hapis hayatına başlamadan önceki son 24 saati anlatılıyor.
Son saatlerini sakin bir şekilde sevgilisi ve arkadaşlarıyla geçirmek isteyen Monty' nin işlerinin tam olarak istediği gibi gitmediğini görüyoruz. Kuşku ve şüphe besleyerek geçirdiği 24 saatinde nasıl bir ruh halinde olduğunu seyrediyoruz.

--spoiler--
Zaman içerisinde filmin ana düşüncesinin bu hikaye olmadığını fark edebiliyoruz.
Aslında 9/11 sonrasında Amerika' lıların psikolojik olarak kalkınma, şüphe ve serzenişlerini göstermekte olan filmde bir çok sahnede 9/11 içerikli veya dolaylı yoldan 9/11' i tasvir eden görüntülere yer verilmiş.

--spoiler--

Spike Lee' yi tanıdığımız kadarıyla tam bir asi olduğunu söylemek aslında çok da yakışı kalmaz bir durum değil bizler için. Sürekli tartıştığı Quentin Tarantino' dan, neredeyse kıdemli bir New York Knicks amigosu olacak kadar büyük bir Knicks tutkunu olduğundan ve Walt Disney Pictures, Quentin Tarantino ve Clint Eastwood' u dava edişinden dolayı rahatça söyleyebiliyoruz sanırım.

Ayrıca New York' u ve az birazda Brooklyn' i biricik evi gibi gören Spike, bu güne kadar çektiği filmlerin neredeyse hepsinde siyahi insanların sert ve zorlu yaşamlarını temsil edici bir yönetmen olarak gösterdi kendisini.
Hatta bir keresinde kendisi için " Siyah Amerika' nın sözcüsü " dediği de varsayılıyor.
Özellikle 9/11' den sonra yabancı uyruklu insanların Amerika' nın toplumu içerisinde yaşayışlarını ve yer edişlerini gözler önüne seren Spike, bu film içerisinde de bir şekilde kendi sinemasının bu özelliklerini yerine getirmiş.

Filmde iki tane muhteşem monologla karşılaşıyoruz. Birincisi filmin neredeyse başlarında gerçekleşen ve çok meşhur olan " ayna sahnesi ". Monty Brogan' ın kendi benliği ve Amerika' nın içerisinde yaşayan farklı toplumlardan insanların çıkardığı sorunları, 9/11' i, siyahileri, dini, ekonomiyi, siyahileri, politikayı ve polisleri, kısacası neredeyse köpeği haricindeki her şeyi konu edinmiş olan bir sorgulama monoloğu. ikincisi de filmin sonunda yer alan ve Monty' nin babasının konuşmasını içeren hem nasihat hemde hayallerin yer aldığı monolog.

Fikrimce; film her yönden sanatsal bir baş yapıt olmakla kalmıyor, Amerikan vatandaşı olmadığımız için her hangi bir empati kuramasak da, kendi yaşadığımız toplum içerikli psikolojik baskıların ve gerilimlerin üstüne hiç yoktan kafa yormamızı sağlıyor.

Spike Lee' in sinemasının bütün özelliklerini gördüğümüz ve fikrimce kendi filmleri arasındaki en iyilerden biri.

--spoiler--
Kendimizi yönetmenin yerine koyarak filme bir göz atacak olursak;

- Polislerle birlikte görüşme odasında olduğu sahnede ışık olarak fazlaca beyaz tonlamaları kullanması film boyunca Monty karakterinin temsil ettiği Amerika' nın ve Amerika' n vatandaşlığının manevi olarak suçsuzluğunu temsil ediyor. Aslında Spike Lee' yi az çok tanıyan herkesinde bileceği gibi, bunu yaparak olaya sarkazm ( istihza ) sanatı kattığını gözlemliyoruz.

- Siyahi polisin gangsta tarzı, insanı gıcık eden konuşmasının verdiği psikolojik hasarları gözlemliyoruz.

- Monty' nin yediği dayaktan sonra ayağa kalktığı sahnede kameranın da Monty ile birlikte sallandığını ve bize dayak yenilmiş hissini kazandırdığını hissedebiliyoruz.

- Çoklu konuşma, diyalog ve monolog sahnelerinin neredeyse hepsini mavi ışık üzerinden çektiğini görüyoruz. Bu konuşmaların mavinin anlamları arasında olan " sınırsızlığın " ve " huzurun " bize içten içe işlediğini fark ediyoruz.

- Monty' nin gece kulübüne girerken ve Jacob' ın gece kulübünün tuvaletinden çıkarken kullanılmış kamera tekniği de duygusal olarak güzel bir betimleme olmuş.

- Ayrıca önemi bir nokta olarak Jacob ve Frank' in gerçekleştirmiş olduğu, Frank' in evinde cam kenarında gerçekleşen, diyalog sırasında arka planda ikiz Kuleler' in kalıntılarını görüyoruz. Diyalogda geçen konuda Monty' i o geceden sonra bir daha hiç bir zaman göremeyecek oluşları.
Dolaylı yoldan yapılmış bir anlatım söz konusu arka planda.

-Filmin sonunda bir ironik bakış açısı daha var. Monty' nin arabaya binip hapishaneye gitmek üzere olduğu sahnede arabanın içerisinden, ayna karşısına geçip sövdüğü ve isyanını dile getirdiği herkesi teker teker görmesi ve bu insanların ona gülümsemesi. Bu sahnede aslında onların hepsinden daha kötü durumda olduğunu anladığını görüyoruz.
--spoiler--

contagion

Scott Z. Burns' un yazdığı ve Steven Soderbergh' in yönettiği salgın bir hastalığı konu edinmiş film.

Bilim kurgu, gerilim, drama ve kaos türündeki film.

Gerçi fikrimce film bütün bu türlerden çok belgesel tadındadır.

Oyuncu kadrosu olarak kalite barındıran bir film. ilk adımda saymak gerekirse; Matt Damon ( Mitch Emhoff ), Laurence Fishburne ( Dr. Ellis Cheever ), Kate Winslet ( Dr. Erin Mears ), Gwyneth Paltrow ( Beth Emhoff ), Marion Cotillard ( Dr. Leonora Orantes ), Bryan Cranston ( Lyle Haggerty ) ve Elliott Gould ( Dr. Ian Sussman ) filmde yer alan kalitesini daha önceden kanıtlamış oyuncular.

Özellikle söz etmek gerekirse Matt Damon ve Kate Winslet' in performansları gerçekten çok başarılı. Bunun dışında; Jennifer Ehle ( Dr. Ally Hextall )' da çok iyi bir performans sergilemiş.

Film, daha önce hiç bir şekilde görülmemiş bir virüsün, bi kadın tarafından orta doğu seyahatinin sonunda Amerika' ya gelmesiyle belli başlı şehirlere yayılmasını anlatıyor. Hızla yayılan virüsün çıkarmış olduğu siyasal ve medyasal sorunların gündeme gelerek devam ettiği filmin ilerleyen bölümlerinde halkın ayaklanması sonucu çıkan kaosu ve olayın içerisinde yer alan güçlü kişilerin, herkesin bilmemesi gereken bilgileri ve herkesin ulaşamayacağı yetkileri nasıl kullandıklarını anlatmaya devam ediyor.

Film son derece gerçekçi hazırlanmış senaryosuyla, tam olarak bir ana karakteri bulundurmamakla birlikte, 6 farklı karakterin bir olay çerçevesince aynı gibi gözüken fakat farklı hikayelerini anlatıyor.

Taşıdığı belgesellik havasıyla, oyuncu kadrosunun büyük oluşuyla ve seke seke giden senaryosuyla sinemasevere beklediği etkiyi yaşatmayışı söz konusu.
Fakat daha öncede gördüğümüz virüsün bulaşması konulu filmlerden çok büyük bi artısı olarak; her şey çok gerçekçi olarak tasarlanmış. Aşı bulma ve bunu kullanabilme sürecinin alt dallarla anlatılışı gerçekte olabilecek kadar güzel bi şekilde gözler önüne getiriliyor.

Yinede fikrimce; konunun gerçekçiliği bakımından verilen detayları düşünürsek eğer, film değil de 6 farklı hikayeden kaynaklı olarak 6 bölümlük bir televizyon dizisi olarak çekilseymiş eğer daha başarılı bi anlatım ve daha güzel bir konu bütünlüğü sağlanabilirmiş. ( ki yönetmenimiz günümüzde film sektörünü bırakmaya karar vermiş ve dizi çekimleriyle ilgilenmeyi hedeflemiş birisidir. )

Tavsiye edilebilirlik derecesi; 4/10

--- spoiler ---

Soberbergh' in kendine has sinemasının meyvelerini taşıyan film için çekim sekansları ve görsellik bakımından konuşmak gerekirse;

- 07:20 ve 07:25 süresi aralığında, üvey baba ile oğlunun okul kapısından çıkış sahnesinde, tam kapıdan çıkarlarken kameranın sabit bi biçimde ayarlanmış olmasına rağmen küçük bir titreme yaşamış olmasını tamamen bir görüntü kirliliği olarak görüyorum.

- Planların çoğunluğu, çok kısa zaman aralıklarına ve hızlı ilerlemeye dair tasarlanmış.

-Konuşma sahnelerinin neredeyse hepsi alt açıyla çekilmiş.

-Yer yer gözlemlediğimiz gizli kamera açıları ve olağan dışında olan açılar diye tarif edebileceğimiz açılar ( Örneğin; arabanın içinde telefonla konuşan adamı ön camdan içerisi görülecek şekilde değilde arka koltukta oturuyormuşuz gibi arabanın aynasından görmemiz. ) filme güzel bi hava katmış.

- Yine Soberbergh ve yine olağan dışı ve alışılmadık sahne renklendirmesini de görebiliyoruz bazı bazı.

--- spoiler ---

django unchained

Quentin Tarantino' nun kendisi yazdığı ve yönettiği başyapıtlarından birisi Django Unchained.

Western türündeki film.

Tarantino' un kötü yönlü olarak eleştirilebilecek bi sineması olmadığını düşünenlerdenim. Kendine has bi tarzı ve bu tarzının içerisine yansıttığı, her filminde kullanmış olduğu, monotonluk sayılabilecek klişeleri tabi ki söz konusu. Fakat bunlar Tarantino' yu Tarantino yapan başlıca unsurlar zaten. Bunlar bizlere Tarantino' yu sevdiren özellikler ve sinemanın güzellikleri.

Yazdığı senaryonun ve kendine has yönetmenliğinin bir başka yapıtla kıyaslanamayacağını yine bize kanıtlamış olduğu filmdir.

Filmin konusuna gelince; Köle Django' nun Alman asıllı ödül avcısı Dr. King Schultz ile yollarının kesişmesiyle başlayan film Django' nun eski efendisini ölü yada diri ele geçirmek isteyen Schultz ile anlaşmaya varmasıyla devam etmekte. Anlaşmaya göre Django, Brittle kardeşleri Schultz' a teslim edecek ve özgürlüğüne kavuşacaktır. Görevi başarıyla tamamlamalarına rağmen yollar ayrılmaz ve birlikte suçluları avlama devam ederler. Artık Django' nun bi hedefi vardır; köle ticareti sırasında kaybettiği karısını bulmak ve onu kurtarıp özgürlüğüne kavuşturmak.

Jamie Foxx ( Django ) ve Christoph Waltz ( Dr. King Schultz )' un muhteşem oyunculuk performanslarını görmemek için sinemadan nefret etmek gerekiyor her halde. Özellikle Waltz' ın oyunculuğun doruklarına ulaşıp bir nevi kamp kurduğunu söyleyebiliriz. Muhteşem ikiliye iyi performanslarıyla Kerry Washington ( Broomhilda ), Leonardo DiCaprio ( Calvin Candie ) ve Samuel L. Jackson' ın eşlik ettiğini görüyoruz.

Filmin sahneleri hakkında bir kaç şey söyleyecek olsam yazının uzunluğunda denge sağlayamayacak oluşumdan korktuğum için sessizliğimi koruyacağım. Yinede özellikle 2' li veya 3' lu konuşma sahnelerinde ki performanslara yoğunlaşmanızı ve ders olacak nitelikte olduklarına dikkat etmenizi tavsiye ediyorum.

Ayrıca daha önce Quentin Tarantino filmleri izlememiş olanlar için veya Tarantino' nun sinema tarzını bilmeyenler için tavsiyedir ki; filmi izlemeden önce kesinlikle Tarantino hakkında küçük bir araştırma yapmanızı tavsiye ediyorum. Tarantino sinemasının özelliklerini öğrenmeniz filmden çok daha büyük zevk almanızı sağlayacaktır.

Tavsiye edilebilirlik derecesi; 10/10

coherence

Genç ve henüz çok fazla bi başarıya ulaşmamış yazar ve yönetmen James Ward Byrkit' in düşük bütçeli, isminden de belli olacağı gibi bir paralel evren filmi.

Bilim kurgu - gerilim - paralel evren filmi.

Bir kuyruklu yıldızın dünyanın yakınından geçtiği bir gecede bir grup arkadaşın akşam yemeği için toplandığı sırasında gerçekleşen gizemli olayları ana konu alan filmde aynı zamanda yer yer kıskançlıkları, sinir krizlerini ve öfkelenmeleri gözlemliyoruz.

Düşük bütçe ile güzel filmler çekilebileceğinin senaryosal olarak kanıtı. Çekimlerden tutun oyunculuklara kadar çok fazla bir beklenti sağlamayan bir film aynı zamanda doğaçlamaya dayandığı için bir bakıma da normal düzey oyunculukların yer aldığını kabul etmek gerekiyor. Oyuncularının, üstün bir performans sergilemediği fakat verilmesi gereken tüm mesajları verilmek istendiği gibi veren filmde konu bütünlüğü filmin sonuna kadar kendisini koruyor.
Film boyunca yaşatılan akıl karışıklığının ve paralel evrenin etkilerini gözlemenin verdiği hazzı filmin sonunda basit sayılabilecek bir kapanış ile sonlandırmak filmi bi tık aşağılara götürmüş.

Film 2013 yılında çeşitli ödül törenlerinde " En iyi senaryo " dalında aday gösterilmiş ve bunlardan 2 tanesinde " En iyi senaryo " ödlünü kazanmayı hak etmiştir. (bkz: 2013 Fantastic Fest ( Austin) , 2013 Sitges)
2013 istanbul Film Festival' inde de yer almış olan film.

Tavsiye edilir filmlerimin içerisinde fakat izlemeden önce " Paralel Evren " hakkında küçük bile olsa bi araştırma yapmanızı tavsiye ederim.

law abiding citizen

Genç yaşlarında oyunculuktan temelli olmasa da yönetmenliğe geçmiş yapmış olan F. Gary Gray yönettiği film. Aynı zamanda yönetmenin 2003' de The Italian Job filminden sonra tekrardan başarıyı yakaladığını söylemek yerinde olacaktır. Çekim teknikleri olarak; standart olanın üstüne bi şey koymamış olması diyalog sahnelerinin çok iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Suç - dram - gerilim - aksiyon karışımı filmi.

Gerard Butler' ın enfes oyunculuk performansıyla çok daha güzel bi hale gelmiş.
Jamie Foxx' unda kariyerinin giderek parlamasını ve bi oyuncu olarak ne kadar başarılı mimik ve el hareketlerine sahip olduğunu görebiliyoruz.

Film, kendi ailesinin gözleri önünde öldürülmesi üzerine, katillerin gerekli cezalara hüküm giymemesinin sebebini; hukuk ve adalet sisteminin yeterli olmayışına yoran ve bu konudan dolayı büyük bir öfke besleyen Clyde Shelton' ın ( Gerard Butler ) intikam peşine düşmesini anlatıyor.

Sürükleyici ve olay örgüsünün güzel düzenlenmiş olması seyirciyi film boyunca ekrana bağlıyor.
Film için söylenebilecek tek eksik bence böylesi de güzel olmuş diyebileceğini fakat filmin yazarı Kurt Wimmer' ın konunun sonunu birazcık fazla etikleştirdiği gerçeği. Yinede senaryonun bir çok alt konuya ve anlatıma sahip olması Wimmer' ın iyi bir yazar olduğunu da bize kabullendiriyor.

2' li konuşma sahnelerindeki el ve mimiklere dikkat etmenizi özellikle tavsiye ediyorum.

predestination

Michael Spierig ve Peter Spierig, kısaca Spierig kardeşlerin yazdığı-yönettiği 4. filmleri.

Rober A. Heinlein'in uyarlanmasından. ( 1958 )

Zaman yolculuğu ile pekiştirilmiş büyük bir paradoksu anlatan ve izleyicinin kafasını yoran bir film olmakla birlikte aynı zamanda filmin süre olarak uzunluğu iyi ayarlanmış olmasının izleyiciyi tatmin etmesi ve sıkmaması sağlanmış olan film.

Spierig kardeşlerin kendilerini her yaptıkları yeni filmde daha ileriye götürdüğünün kanıtlarını taşıması da cabası.

Ethan Hawke'ın muhteşem sayılmayacak ama bir o kadar da iyi oyunculuğuna diğer başrol olan Sarah Snook eşlik etmektedir. Sarah Snook'un oynadığı karakter için film boyunca verdiği performansı göz önüne alırsak yabana atılmayacak kadar iyi bir performans olduğunu söylememiz gerekir. Kendini harcayacağı bi proje ile tekrardan yüzünü göstermediği sürece bir sonraki projede oyunculuğunu yükselen değerler seviyesinden çok daha ileri götüreceğini kesin olarak düşünmekteyim.

Paradoks veya beyin yakacak ( akıl karıştıracak ) film severlerin kesinlikle izlemesi gereken bir film.

the perks of being a wallflower

Kitaptan uyarlama bir yapıt olarak, çekimleri sırasında sıcak renkler kullanılması sanki odanızda masa lambanızın başında kitap okuyormuşsunuz havasını katmış biraz.

Film bir kaç çocuğun ergenlik yıllarını anlatmaktan çok psikolojik bi yapıt olarak algılanabilecek bir yapıt. Psikoloji, komedi ve dramı aynı filmde buluşturmayı başarabilen az sayıdaki filmler arasında yerini aldı fikrimce.

Oyuncular genç yaşlarda olmanın verdiği heyecana ve hararete kapılmaktan çok uzak gözüküyorlar. Logan Lerman uzun seneler boyunca beyaz perdede görmeyi beklediğimiz bir oyuncu. Emma Watson için söylenmesi gereken şey ise izleyenlere bir zamanlar Natalie Portman'ın geçtiği yollardan şu anda geçiyormuş hissi vermesi ve bunun izleyici memnun etmesidir kesinlikle.

Oyuncular gibi genç sayılabilecek olan yazar ve yönetmen olarak Stephen Chbosky' de ilerleyen yıllarda isminden çok bahsettirecek gibi duruyor.

boyhood

filmin 12 yıllık bir zaman diliminde - oyuncu kadrosunun yönetmenin isteği üzerine belirli aralıklarla toplanarak - çekilmesinin film için gerçekçi bi seviyede emek harcandığının göstergesi olması gerektiğini düşünen film severler olarak filme ön yargılı bi bakış açısıyla yaklaşacağımız doğrudur.

bir çocuğun ergenlik döneminde yaşadığı ailevi ve bireysel sorunlarının anlatıldığı filmde gerekli duygusal vurgulamaların izleyiciyi tatmin etmesi gerekenden daha düşük bi seviyede olduğunu üzülerek gözlemiyoruz.

film bir bakımdan da bi insanın ergenlik dönemi belgeseli olarak da nitelendirebiliriz. buna rağmen ana karakterin yaşının ilerlemesini çok keskin bi şekilde atlayarak geçmenin " eee hani nerede yaşadığı bu olayda ki buhranı ? " sorusunu akla getiriyor. yinede özgün bir sanat olan sinemanın bir bakıma da anlatmak istediğini anlatmak istediği gibi anlatmak olduğunu da unutmamak gerekiyor.

her şeye rağmen kesinlikle orta halli denilmeyecek bi film olduğunu fakat önerilecek filmler kategorisine de giremeyeceğini vurgulamakta fayda var gibi gözüküyor.
filme, yazan ve yöneten kişi olan richard linklater' ın gözünden baktığımız zaman telafisi olamayacak bi çekim sıralaması izlediğinden dolayı senaryoyu geliştirmekte ve kuvvetlendirmekte sıkıntı yaşadığını da düşünmeliyiz fikrimce.

"12 senelik bir emekten sonra çok daha iyi bi şeyler ortaya çıkabilirdi." diyorum.